İstemek Çekti Canımız

Büyük bir felaketin üzerinden geçen 16 aylık süreç ve bu süreç içinde bir ilçe olan Gölbaşımızda yaşananlar...

İstemek Çekti Canımız

Büyük bir felaketin üzerinden geçen 16 aylık süreç ve bu süreç içinde bir ilçe olan Gölbaşımızda yaşananlar...

 

Bir filmin repliğiyle ifade edersek: "Acı insanı uyuşturur. Sevgi daha şiddetli bir motivasyon." Yaşadığımız acı belki de hareketsizliğimizi açıkça ortaya koyuyor. Kaybettiğimiz şehadete eren canlarımız, kaybettiğimiz çocukluğumuz, kaybettiğimiz anılarımız. Ya sevgi? Sevgiyi ise siyasi mülahazalara kurban ediyoruz. Memleket sevenler grubu bile oluşturamıyoruz. Sloganlarımızı çalıyorlar. Ve memleketimiz her zamanki gibi yine sahipsiz kalıyor.

 

"Bu kadar zaman geçti ve bir şey yapılmadı" dedi çayını yudumlayarak. "Ne değişir ki bu memlekette?" diye ekledi. Zamanını törpü niyetine kullandığı bakkalını bırakalı çok olmuştu. "Bir güzel memleket düşündük, hemi de yetmiş yıl boyunca." derken gözleri ufukta sabitleniyordu. Ömrü bu topraklara feda edilmiş nice insandan biriydi karşımdaki. Ses tonu zayıflamış ve gittikçe ağaran sakalı saçlarıyla bütünleşmişti. "Memleket gibisin" dedim. Neden diye sormadı. O da biliyordu. Kafası karışık, görünümü oldukça tükenmiş, umudunu sigara dumanına yüklemiş, kendi hayatı gibiydi ilçesi.

 

Nice hikaye var etrafımızda. Nice acı, nice umut ve nice heyecan. Her biri kendi içinde parlayan bir kandil gibi ışık saçan. Oysa zaman... Hastaydı bir diğeri, o otoriter bir eğitimci. "Bu memlekette yetiştirdiğimiz bütün çocukları, bu memleketimiz tüketti geri" derken gözleri yaşarıyordu.

 

Hakettik mi acaba bu kadar silik yaşamayı. Bir şeyleri talep ederken korkmayı, insanlar ne der diye işimizden aşımızdan korkmayı. Korkarak neyi değiştirebiliyoruz?

Bir araya gelirken birilerini çekiştirmeyi bir kenara bıraksak olmuyor mu? Bir mülki amir, milletvekili vs. geldiğinde eksiklerimizi nezih bir dille ifade etmek çok mu zor?

 

Kaybetmekten korkmayanlar ancak geleceği inşa edebilirler. Bu memleketi seviyorsak, seviyoruz diyenlere inat daha çok sahiplenmemiz gerekiyor. Yaşlılarımıza hürmet adına, çocuklarımızın geleceği için. Memleketimiz için bir seyleri ifade etmemiz gerekiyorsa kaçınmayacağız. 

 

İmar belirsizliğini, 

yolların durumunu, 

deprem konutlarıyla ilgili gelişmeleri,

şehrin yeniden ehil ellerde planlanmasını,

yeni Gölbaşı dinamiklerinin neler olması gerektiğini, 

esnaf birlikteliklerinin bir platform aracılığıyla ihtiyaçlarını daha gür ifade edebilmesini, 

eğitimcilerimizin ilçemizin geleceğini planlayacak bir sempozyuma öncülük etmesini, 

mühendislerimizin çıkarsız bir birliktelikle ilçemizde neler yapabiliriz diyerek bir araya gelmesini, 

kamu kurum kuruluşlarındaki bilincin deprem görmüş vatandaş ayarına sabitlenerek yardımcı olma eksenine kavuşmasını, 

memleketin yaşlı akil insanlarını bir masa etrafında toparlayarak ne yapılması gerektiği üzerine düşünmelerinin sağlanmasını, 

gençler için ne gibi alanlar oluşturulabilir diye düşünülmesi, 

kadınlar gözüyle Gölbaşı etkinlikleri planlanması,

kadın üreticilerin artırılması çalışmaları,

üretim sahası planlamaları ve daha nice konuyu memleketimizin her bir köşesinde bir araya gelerek konuşmayı... 

 

Bütün bu konular ne kadar fazla değil mi? Oysa daha bir kısmı bu. Memleketimizin önünde bekleyen sorunlar inanın bir Meydan Dağı...

 

Bu dağa ulaşanlar bu memleketi yeniden inşa edeceklerdir. Bu memleket kendisine ihanet edenleri hiç bir zaman unutmaz. Genetik kodlarında her daim başarı ve gelişmişlik olan bir şehri, miskin ve takatsız bir çizgiye çekmek kimsenin haddine değil. Yapılması gereken şeyler belli, yapacaklar belli. 

 

Muhabbeti çok uzattık, her şeyi bir kenara bırakıp yine film repliğiyle bitirelim: Dünya ilk adımı atmaktan korkan yalnız insanlarla dolu." Bu yalnız insanlar yalnızlıklarını bir kenara bırakıp memleketi için bir araya gelirlerse, işte onlardan çok korkmak lazım. Nereden mi biliyorum? 

 

 

Diğer yazıya...