MERDİVEN BAŞI SOHBETLERİ (HASAR TESPİT EKİPLERİ)
6 Şubat’ta yaşanan depremden birkaç gün sonra daha arama kurtarma çalışmaları tamamlanmamışken hayatımıza “Bina Hasar Tespit Ekipleri” girdi.
6 Şubat’ta yaşanan depremden birkaç gün sonra daha arama kurtarma çalışmaları tamamlanmamışken hayatımıza “Bina Hasar Tespit Ekipleri” girdi. Malumunuz o dönemde deprem bölgesinde bulunan vatandaşlar, özellikle ilk haftalarda artçı sarsıntıların çokluğu, hava şartlarından dolayı soğuk havaların çekilmez hal alması, yardımların yeterince gelmemesi veyahut yeterli koordinasyonun olmaması gibi birçok nedenlerden dolayı bulunduğu yaşadığı şehri terk etmek zorunda kaldı. Ancak evini barkını bir şekilde terk edenler daha yerlerine varmadan kendine gelmeden deprem bölgesinde binaların hasar durumunu belirlemeye yönelik ekiplerin sahada olduğunu öğrendik ve “MaşaAllah devlet kurumları işlerini hızlı yapıyor” dediğimi hatırlıyorum. Birkaç gün geçtikten sonra bu sözü ne kadar erken söylediğimin farkına vardım. Neden çünkü can havliyle ülkenin diğer bölgelerine giden depremzedeler yağmacı ve çingenelerin hırsızlıklarından binalarını bir nebze olsun korumak için tam olarak yıkılmayan veya karartısı ayakta olan; evlerinin, apartmanlarının kapılarını kilitleyip sürgülerini çekmişlerdi. Hasar tespit ekiplerinin ilk hatası önceden haber vermeden geldikleri binaların kapılarını kilitli görünce “ Girilemedi” ibaresini işlemeleri oldu. Hâlbuki biz her zaman deprem yaşamıyoruz. Her zaman çevre ve şehircilik bakanlığının çalışma yöntemine denk gelmiyoruz. (“Hoş depremden önce işlerini düzgün yapmış olsalardı belki de onca bina yıkılmaz onca can kaybı yaşanmazdı.” Bu demek değil ki depremde can kaybının tek sorumlusu çevre ve şehircilik bakanlığı hayır ama sorumlu kurum ve kuruluşlardan biri. Yıkım ve can kaybına sebep olan kurumları denetlemesi gereken en yetkili birim ve kurum demekte yanlış olmaz hani.) Deprem bölgesinde ikamet ettiğim apartmana hasar tespit ekipleri tarafından “Girilemedi” denilen biri olarak birebir o stresi ve olumsuz davranışları yaşadım ve yaşayan bir çok kişiye şahit oldum. Oysa organizasyonu yapan kişiler öncelikle muhtarlardan yardım alıp ev sahiplerine ulaşılsaydı hem daha çabuk hasar tespiti yapılır hem de zaten depremde etkilenmiş onca vatandaş birde acaba benim evim nolacak, ne zaman gelecekler gibi sorunlar yaşamayacaktı. İl dışına ailemi götürdükten sonra 3 sefer Gölbaşı’na geri geldim. Bunlarda iki tanesi sırf hasar tespiti yapan ekiplerin peşinde koşmak içindir. Git ekibi bul dediler buldum. Dilekçe yaz dediler yazdım, o olmadı ekiplerin peşinde koş dediler koştum. Toplamda 5. Gün ekiplerden bazılarını bulunca, Bu seferde muhtar olmadan olmaz dediler. Adamlar keyiflerine göre istediklerinin evine gidip bakıyorlar istemediklerine yok o yok bu diyerek gitmiyorlardı. Ver hâsılı hep ipe un serdiler. Baktım kafayı yiyecem ne haliniz varsa görün diyerek tekrardan gerisin geriye döndüm. Sağ olsun okuldan arkadaşım Vakkas Bağlantı’ya evin apartmanın anahtarını bıraktım ve onun yardımıyla dilekçe verdikten tam on beş gün sonra Göl Apartmanı’na baktılar.
Göl apartmanı eski mezbahanın karşısında kanalın hemen yanında. 1993 yılında temeli atılmış. Kooperatif usulü ancak 1999 yılında tamamlanmış bir bina. Depremin ilk şokunu atlattıktan sonra daha gün ağarmadan karşı komşumuz Reşit hocanın telkini ile binamızın yavaş yavaş temelden yere battığını fark ettik. Sonrasında 20-30 derece göle doğru yan yatışına şahit olduk. İkinci depremden sonra apartmanın bordum katını aştığımda bodrumun ağzına kadar su ile dolduğunu ve sanki su kaynağı gibi birkaç yerden su kaynadığına şahit oldum. Önce kanalizasyon suyudur diye aldırmadım ama ilk saatlerde suyun dağdaki pınar suyu gibi berrak olduğunu da gördüm. Sonrasında evin içine en azından elbise ve yiyeceklerin bir kısmını almaya gittiğimde elimde bilyeyi göl tarafında olan salon ve çocuk odasında yere bıraktığımda kendiliğinden karşı duvar gittiğine de şahit olduk. Arttı depremler özellikle 6.4 Hatay depreminden sonra binanın çökmesi tüm temeli kapsayacak şekilde oldu ve bina eskisine nazaran düzeldi. Ha birde o depremin damarlarından birinin 3-4 metre genişliğinde yine az hasarlı verdikleri Cengiz Kıraç’ın yaptığı Huzur Sitesi A Blok binasının altından bizim binanın altına doğru gittiğini gördük. Deprem damarını takip edince gerçekten de binaların yıkılmadan ayakta durmasının sağlam yapılar olduğuna şahitlik ederim.
Bu arada hasar tespit komisyonları binamıza “Az hasarlı” raporu verdi. Yukarıda belirttiğim ve bizzat şahit olduğumuz durumları göz önüne alarak ben ve diğer kat sahipleri mevcut duruma itiraz ettik. En son iki üç gün önce gelen ekipler şifahen komşumuza kendi görüşlerinin yine “Az Hasarlı” olduğunu beyan etmişler. Şimdi soruyorum kendi kendime acaba bu komisyonların verdiği karara uyarak evime tekrardan girip hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam mı etmeliyim. Yoksa mal canın yongasıdır ama canım olmadan ne işe yarar diyerek canımı, canlarım olan evlatlarımı tehlikeye atmamalı mıyım?
https://webdosya.csb.gov.tr/db/altyapi/editordosya/Gun%201_Ders%202_RiskliBinaTespitEsaslari(3).pdf
Bu adreste, ekiplerin binaların hasar tespitinde kullanacakları yöntemler ve çalışma usul ve teknikleri yer almakta. Gölbaşı ilçesinin sahipsizliğini bir daha anlıyorum. Çünkü İslâhiye ve Nurdağı ilçelerinden daha fazla yıkıma uğramışken ayak oyunlarıyla çocuk kandırır gibi zemin sıvılaşmasından dolayı toprak kabarmış laflarıyla birçok bina az hasarlı deniliyor. Bu söylediklerimiz hep şifahen söyleniyor bize.
Binanın depremlere dayanaklığını belirleyen başlıca unsurlar;
1-Binanın statik yapısını belirleyen mimari projesinin uygunluğu
2-Binanın özellikle kriş, kolon, perde beton gibi taşıyıcı elemanlarını oluşturan malzemenin kalitesi ve uygunluğu. (Çimentonun kalitesi, demirin hurda demirden olmaması, yivli olması, kalıpların düz ve birbirine uyumu vb.
3- İşçiliği (Mesela kalıpların düzgün çakılması, inşaat demirlerinin birbirine bağlanma biçimi ve sayısı, betonun dökümden sonra yeterince sulanması vb.)
4-Bunların kontrollerinin yönetmeliklere göre yapıldığının denetimi
5- Zemin
Evet, bunlardan biri eksik olursa binanızın depreme dayanaklığı o eksik olan faktör nispetin de az olur.
Sahi ben zemin dedim değil mi? Evet zemin özellikle bu depremlerden sonra zeminimizdeki sıvılaşma oranı oldukça yüksek. Ve Gölbaşı’nda yıkılan binalar için devlet tarafından yapılacak yeni konutların yeri belirlenirken birçok yerin sıvılaşma oranı çok yüksek olduğu için vaz geçildiğini biliyoruz. Aslında sıvılaşma oranını bildikten sonra bina temelini atmadan önce zemin etüt çalışmaları ile doğru malzeme ve doğru teknik ile denizin ortasına bile bina dikilebilir. Ama zemin etüdü yapılma imkânı olmayan yerde yani sıvılaşma oranını azaltacak ıslah çalışmalarının yapılamayacağı için mevcut az hasarlı veya hasarsız denilen binaların her biri birer bombadır. Ne zaman ve ne şekilde patlayacağı bilinmeyen bomba. Efendim bizim bölgemizde deprem tekrarı en az 500 senede bir oluyor diyenleri duyar gibiyim. Var mı bir garantiniz. Veya yarın bir daha deprem olmayacağını nereden biliyorsunuz. Madem bu kadar biliyorsunuz neden bu yaşadığımız depremi önceden haber vermediniz.
Lafın kısası maalesef Gölbaşı’mız yoğun bir sıvılaşma alanının tam ortasında yeni bina yapılırken gerekli tedbirler ile depremde hasar görmeyecek şekilde inşa edilebilir. Ama mevcut binaların bir garantisi olmaz. Bu gün olmazsa yarın bu binalar kullanılmaya devam ederse birilerinin daha ocağına ateş düşer.
Birde şunu söylemeden edemeyeceğim, depremden ders almayan bazı mal düşkünlerinin nüfuslarını kullanarak, torpil yaparak binanın hasar durumlarını az hasarlı veya hasarsız hale getirdikleri gibi çok çirkin duyumlar kulağımıza kadar geliyor. “ O kadar da değil” diyerek inanmak istemiyorum ama aklıma da şüphe düşmüyor değil. Umarım bu ve buna benzer girişimler olmuyordur.
Yarın nasip olursa Adıyaman İlimizin Kâhta ilçesini yazacağım.
Kalın sağlıcakla.
Not: Yarın derken ileri bir tarihten bahsediyorum. Malum deprem bizde zaman mefhumunu değiştirdi.
Facebook yorumları