Yaprak Dökümleri Hüzün Verir Bana

Aylardan Kasım olunca, hayatın rengi değişmiş oluyor. Çünkü hayat böyledir. Şimdi sararmış yapraklarla bezenmiş bir dünyayı tefekkür etme imkânımız oluştu.

Yaprak Dökümleri Hüzün Verir Bana

Aylardan Kasım olunca, hayatın rengi değişmiş oluyor. Çünkü hayat böyledir. Şimdi sararmış yapraklarla bezenmiş bir dünyayı tefekkür etme imkânımız oluştu.  

Vakit erişti, vade doldu, öyle bir zamandır. Kasım ayı yarılandı. Böylece hayatın odağında bütün bunlar, bir geliş ve gidişin içindeki lazım olan enstrümanlarıdır. 

Bunlar elbette lazım şeylerdir. Çünkü bunlarsız hayatın kendisi, kendini devam ettiremez de ondan. 

Zaten yaprakların sararması bile başlı başına müthiş bir olay. Durup dururken sarartmıyor kendilerini. Bir oluşmanın kaçınılmaz halidir bu olay. Muhakkak bir nedene dayanmakta, boşu boşuna olan bir şey değildir. 

Yapraklar büyük ekseriyeti itibariyle daha dallarında iken sararıyor. Kendi evrelerini kendi evlerinde tamamlayıp, öylece bir hazırlığın içine giriyorlar. Evlerinde oluşturuyorlar bu hali ve sonradan döküveriyorlar kendilerini toprağa. 

“Topraktan geldik, toprağa gireceğiz” meseli, böylece bir kez daha belirginleşmiş oluyor.   

Yani emri İlahi bir kez daha tecelli ediyor gözümüzün önünde. Bunu ağaçların, bitkilerin hayatından açıkça müşahede ediyoruz. Böyle bir imkânı da daha biz sararıp solmadan görebiliyoruz.  

Bu tabii seyrini sürdürmekte olan gelişmede, ağaçların pozisyonu değişkenlik gösteriyor. 

Örneğin, çınar yapraklarının sararıp solması ile incir yapraklarının sararıp solması aşamasında farklılıklar mevcut: 

Çınar yaprakları kendini hemen hemen tümüyle sarartırken, incir yaprakları öyle yapmıyor. İncir yaprakları, sanki sevgiliye gönderilen kenarı yakılmış bir aşk mektubu gibi kenarından kendini karartarak, büzüştürerek toprağa bırakıyor. 

Çınar ağacının altında sararmış hışırtılar oluşurken, incir ağacı yere düşmüş yarısından fazlası yeşil kalmış yapraklarla kendini ortaya koyuyor. 

Bu bana biraz inat ediyor gibi geldi, ama sonradan akıl ettim ki, incir ağacının fıtratı böyledir. İncirin, insana ne kadar faydalı olduğunu da unutmamalıyız.  

Arka bahçedeki erik ağacının yapraklarının ise bir huruç hareketi yaparcasına sabah sabah bir hayli kalabalık şekilde yere düşüşleri hayrete düşürdü beni. Onlar da tümüyle kendilerini sarartmışlardı. 

Tabii bunu can eriği olarak tesmiye edilen erik cinsi için söylüyorum. Yoksa biraz ilersinde mor yapraklarıyla arzı endam eden diğer mor renkli meyve veren erik ağacı ise hala direniyor hayata. Ömrünü uzatmak istediği her halinden bellidir. 

Ölümden korkuyor desem değil elbet, çünkü er geç solacağını o da biliyordur. Demek onun da fıtratı böyle imiş, dedim.  

Okulun bahçesinde çocuklar cıvıldayarak hışırtılar çıkartan sararmış yapraklara basarak oynuyor, zaman zaman da ayaklarıyla yaprak kümelerini havalandırıp koşuşturuyorlar. 

Sararmış yapraklarla minik çocukların nasıl hayatın vazgeçilmez gerçekliğini sergilediklerini temaşa etmek de bana düşüyor galiba. 

Taze, canlı, hareketli, cıvıl cıvıl çocuklarla artık ömrünü nihayete erdirmiş sararmış yaprakların apaçık görüntüler sunan hayatı… 

Biliyor musunuz yaprak dökümleri hep hüzün verir bana. Bu hüznü farkına vararak yaşamak da önemli elbet. Tıpkı hayat gibi…  

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

 

Bilal KARADAĞ

bkaratag02@gmail.com